Nasıl Bir Aşk (Aşk Terapisi 5.bölüm)

Nasıl Bir Aşk (Aşk Terapisi 5.bölüm)

21 Aralık 2018 2 Yazar: rumeysa sariarslan

Nasıl Bir Aşk

( Aşk Terpisi 1.Bölüm için tıklayınız. Hikayeye başından başlamak için ) Tekrar 4.Bölüm için tıklayınız.

Biraz kendi duygularımdan bahsetmem gerekirse, bugünlerde bir rutine girdiğimi söyleyebilirim. Manik hâlim sabitlendi. Hatta artık ona manik demesek, duygusal inişler yaşamıyorum desek, yeridir. Sadece aldığım bitkisel ilaç yüzünden, çok çabuk sinirleniyorum ve sinirim kolay kolay geçmiyor. Pasiflora gibi bir etkisi var. Rahatlattığı söyleniyor ama bende asabiyet yapıyor. Nitekim pasiflora da öyle yapıyordu. Ukala cevaplar veriyorum, kalp kırıyorum. Olanlar kontrolüm dışında gelişiyor.

Hâlâ bu eski-yeni Yıldız’ın yaşamasına izin vermenin vicdanıma karşı, mantıklı bir sebebini bulabilmiş değilim. Eski, çünkü lisedeki hâlim gibi, ortalıkta dolaş, yanlışları düzelt ve isteyene haddini bildir. O zaman da bunu yapmaktan haz etmiyordum. Ben hep sevgiyle, muhabbetle ve huzurla geçen bir ömür tahayyül ettim. Ama kısa zamanda anladım ki elimizde öyle bir dünya yok. 

Sonra üniversiteye geldim ve kabuğumu kırdım. Ufkum genişledikçe gördüm ki, kimse mükemmel olmak zorunda değil. Ben de değilim. Yanlışlarını düzeltmeyi kendime görev bildiğim o insanlar da değil. Hepimiz sadece kuluz. Eşit birer kul. Yapmamız gereken tek şey de ruhlarımızı mükemmele yaklaştırmak için çabalamak ve bunun bir sonu olmadığını bilmek.

Bunları öğrendikten sonra bu yeni Yıldız’ın tekrar eskisi gibi kaprisli, çokbilmiş, hazırcevap hâllerine katlanmak benim için zor. Tam kendimi sevmeye başlıyorum derken böyle bir engelin çıkması, “kendime rağmen yaşamak” ifadesini getirip yine önüme koyuyor. Sahi bu, ömür sürmeye devam edecekse ben kendime rağmen nasıl sabredebileceğim? Bir erkek nasıl bu kadar çok özelliği bir arada barındırabiliyor? 

Seni tanımadığımı biliyorum. Sadece uzaktan bakınca; yüzünde sempatiklik, saflık, mutluluk, hâlinde olgunluk, ölçülü olma, bilgelik görüyorum. Gözlerinse daha çok güvenilir bir liman ve çılgınlıklarla dolu bir şehir gibi. Derinlere doğru indikçe önce bilinmezlik, sonra sıcaklık, sonra haşin bir yanı var gözlerinin. Sadece babacan gözleri tanırım. Seninkiler çok daha fazlasına haiz. Hiddetin var, korkutucu. Şehvetin var kavurucu. Yaşamak çok zor sensiz. Bunlar olmadan yaşamak çok zor. 

Buraya döndüğümde yaşıyorum artık. Bu sayfayı kapattığımda hayattan kopuyorum. Burası seni düşünme mabedim gibi. Seni özgürce ve bölmeden düşünebildiğim tek yer. Şimdi seni görmeme tam dokuz gün var. İçinde bulunduğumuz nisan ayı sensiz geçmekten çok şikâyetçi. Ben bilmiyorum. Özledim diyemem çünkü bu çok fazlası.

Bilmediğin şeyi hayal ettiğinde çok özlüyorsun, sonra bunların sadece hayal olduğunu düşündüğünde unutmaya çalışıyorsun özlemini. O da başka bir duyguya dönüşüyor ama içine oturuyor. Nasıl bir insandır bu Yücel? Ne zaman doğmuştur? Burçların etkisine inanır mı? Hayattaki amacı nedir? Tatil günlerinde ne yapar? Seanslarda neden not tutma ihtiyacı hissetmez? Ayakkabıları neden bu kadar kocaman? İçinde gerçekten sadece ayakları mı var? 

Bence asabiyetimin sebebi bitkiler değil. Bence asabiyetimin sebebi Yücel’i düşünmek, Yücel Hoca’yı düşünmek. Bu işin akıbetini değil, sadece onu düşünmek, ona âşık olmak ve aklımı oyalayacak yeni bir ayrıntı keşfedememek. Allah’ım bu aşk denen şey nasıl bir şey? Ve bunu sana döndürmenin yolu yok mu? Yok tabii, sen güzelliğini bizim anlayabileceğimiz düzeye indirgeyip karşı cinse yüklüyorsun. Hoşumuza giden milyonlarca özelliği tek bir odakta topluyorsun. Bir de Âdem Peygamber’den bu yana eş edinmemizi emrediyorsun. Aile olalım ve seni birlikte arayalım istiyorsun. Ben de ruhumun eşine bakınıyorum. 

Tüm fıtri taraflarımı doyurmak için muhabbet etmeye, gülüşmeye, sevişmeye, ait olduğum çekim alanına girip huzura erişmeye ihtiyacım var.

Neredesin ey benim baki olacak güzelliğim. Ben bu kadar sabırsızken sen bu kadar sabırlı olarak tam da beni tamamlıyorsun. Bana aşkla baktığını bile görmedim. Eğer bir taviz versen, biliyorsun, gerisi iplik söküğü gibi gelecek. Gözlerimi sana ilgiyle yöneltsem, gözlerim konuşsa, duymamak için hemen gözlerini başka yöne çeviriyorsun. 

Aslında seninle ilgili söyleyebileceklerim bu kadar da değil. Bütün zamanımı boşa harcamama sebep oluyorsun. Elime bir kitap alsam, kapağını açmam yarım saatimi alıyor. Aklımı bir türlü azat etmiyor fikrin. Bu durum daha ne kadar böyle sürebilir? İki ay oldu. Hayalini kurmanın kimseye bir faydası yok ama gel de anlat gönlüme. 

Bir şarkısın dilimde*bozuk plak gibiyim*Bütün gün Aklım fikrim hep sende* Nasıl bir duygu ki bu* Ne zaman seni düşünsem* koşmak geliyor içimden*Nereye gitsem ne yapsam* Gözlerim hep seni arıyor* Tüm yollar sana çıkıyor şimdiden*Nasıl bir duygu ki bu ne zaman seni görsem*Bir kuş kanatlanır göğsümden*Zaman sensiz geçmiyor senleyse yetmiyor*Daha şimdiden özledim bir dahaki gelişini*Sanki dünyam küçüldü, barıştım bak hayatla* Ama yokluğun korkutuyor*Ben ki küskünüm en az bin yıldır*Yılmışım, boş vermişim derken*Ne ara çaldın kalbimi bilmem*Üstelik bir davet bile etmedin, geldim sana* Ama gözlerin her şeyi anlatıyor*Aşk… Sen nelere kadirsin…

Bir şarkısın dilimde seni söyleyip geziyorum*Sonra şaşıyorum kendime*Nasıl bir duygu ki bu inanmak geliyor içimden*Kalbim bir şansı hak ediyor*Zaman sensiz geçmiyor, senleyse yetmiyor*Daha şimdiden özledim bir dahaki gelişini*Sanki dünyam küçüldü, barıştım bak hayatla*Ama yokluğun korkutuyor*Ben ki küskünüm en az bin yıldır*Yılmışım boş vermişim derken*Ne ara çaldın kalbimi bilmem*Üstelik bir davet bile etmedin, geldim sana* Ama gözlerin her şeyi anlatıyor*Aşk… Sen nelere kadirsin…

(Nev – Aşk)

Berkay, Yücel Hoca’mla dördüncü seansını yaptı. Artık bana karşı daha hırçın, öfkeli. Onu anlamadığımı düşünüyor. Sanırım benim kimseyi anlamadığımı düşünüyor. Benim hakkımda tartışmaya kapalı olarak öznel yargılara varıyor. Hâlinden ve tavrından bunu bilinçli yaptığını görebiliyorum. Bu beni yaralıyor. Etrafımda sürekli beni aşağılamak için fırsat kollayan, beni sevmeyen insanların olması beni geriyor. Hatta kendimi bazen, bunlar yüzünden üzülürken buluyorum. 

O hayatında ilk defa kafasındaki aile rollerini yerine getirmeyen biriyle aynı evi paylaşmaktan huzursuz. Benimse annem, babam, ablam ve ev arkadaşlarımla kavgalı olup, aynı evi paylaşmak zorunda kaldığım uzun bir geçmişim var. O biraz huzursuzluktan bir şey kaybetmez. Çünkü içinde, daracık kabını dolduran bir şey, huzurun çekirdeği, anne sevgisi var, karşılıksız. Fakat benim huzursuzluk bardağım çoktan taşmış. Huzur için dolması gereken sevgi kabı elimde bomboş. Asıl bunu anlamayan kendisi. 

Ama onun yerinde olsam ben de kendimi anlamazdım. Yani toy hâlimle, huzursuzluk eşiğini aşmamış hâlimle, huzursuzluk eşiğini aşmış hâlimi anlayamazdım. Yaşamayan bilemez. Ufak hadiseler paralelinde gerçekleşen büyük hadiseleri anlayabilirsin veya bunun tam tersi de olabilir. Ama daha önce yaşamadığın her konuda, bilmediğin ihtimaline ağırlık vermek daha erdemlidir. Bunun için de neyi bilmediğini bilmek gerekir ki bu da ne kadarını bildiğini bilmeyi gerektirir.

Yani sonuçta çölde kum, denizde damla bildiğini bilmeli insanoğlu.

Kimsenin de bilgisini küçümsememeli. Bilmediklerimi bilen, bildiklerimi bilmeyen bir sevgilim olacak benim. İlişkimizin elleri ben olacağım, ayakları o. O bizi götürecek, ben bizi yazacağım. O göz olup okuyacak, ben kulak olup dinleyeceğim. O kafa olup düşünecek, ben kalp olup hissedeceğim. Ve böylece zaman akıp gidecek. Mevsimler sonra Şeb-i Aruz’da elini tutacağım. Berkay’ın hırçınlığının yanı sıra, salıncağım da geri döndü. 

Bipolar ilaç tedavisini bırakalı on beş gün oldu. Bu kadar kısa sürede beni hatırlayacağını beklemiyordum. Çok kadirşinasmış doğrusu. Onu başımdan atmak ve salınmaya ara vermek için muhabbete ihtiyacım var. Ama artık sürekli yeni insanlarla tanışıp onları tanımakla meşgulken terk edilmekten şikâyet edebileceğim bir hayat yaşamıyorum. Meğer benim için ne büyük nimetmiş, ilişkilerdeki inişler ve çıkışlar.

Hepsinin biraz benim yüzümden olduğunu biliyordum, aklım yanlı düşüncelerine delil topluyordu ama yine de bütün bunlar beni oyalıyordu. Şimdi ise hayatımda bu işlevi görsün diye seçtiğim Berkay’a bu amaçla yaklaşamıyorum çünkü bunu yaparsam kendimi ikiyüzlü hissederim, üstelik Berkay da benimle muhabbet edecek durumda değil. 

Gerçi hakkımda yeterince yoğun olumsuzluklar biriktirmediğine eminim ama hâlâ, en ufak bir şeyde, kendinin kabahati olabileceği aklına gelmiyor. Dolayısıyla uzlaşmaya kapalı. İnsanoğlu ne ilginç. Tüm suçlu her zaman ve her zaman ben ve benim gibiler. Dönüp kendine bakanlar. Hatayı kendinde arayanlar. Başkalarının hatalarını bildiğini onlara söylemiyorsan, onların hatalarını örtüyorsan, bütün kusur senin üzerine kalıyor. Çünkü burası zalimlerin dünyası. Mazlumların da sırası gelecek. O zaman denge yerli yerine oturacak, göreceksiniz.

Tam üç gün kaldı. Yücel Hoca’mı görmeye üç gün kaldı. Bugün pazartesi ve perşembe günü seans var. Bununla ilgili ilk defa gerginim. Akışına bırakamıyorum. 

Kendi kendime konuşurken yaşadığım patlamaları seansta da yaşamaktan çok korkuyorum. Kafamda sormak istediğim bir sürü soru var ama teslim olmak da istiyorum. Yani onu görmeye çok ihtiyacım var ama öte yandan konuşabileceklerimiz ve hızlı gelişecek durumlar beni korkutuyor. İlk defa sorularla beni çözmesinden ya da sorduğu soruya gereğinden uzun cevap vermekten ya da konuşurken daldan dala atlayıp, beynimde uçuşan düşüncelerin bağlantı noktalarını öğrenmesine izin vermekten korkuyorum. 

Tabii ki bunların hepsi benimle ilgili olumsuz bir düşünceye kapılmasıyla ilgili korkularım. Ya beni beğenmezse ya beni sevmezse… Şimdi nerededir? Tabii ki seansta. Peki gece eve giderken nasıl gider?

Kiminle gider ya da kim onu bekliyordur? Mesela eve gitmeden önce markete uğrayıp çikolata krizine girmiş sevgilisine çikolata alıyor mudur? Eve girdiğinde ayakkabılarını dışarıda mı çıkarıyor yoksa içeride mi? Elindekileri kapı eşiğine mi yığıyor, paltosunu çıkarıp vestiyere asarken ne düşünüyor? Bir an önce yatağa uzanmayı mı, yemek yemeyi mi, yoksa duş almayı mı? Yoksa bunları değil de günün en ilginç terapisini mi düşünüyor?

Mesela perşembe akşamı beni düşünecek mi? Onun ilgisini çekebilir miyim? Ya da en sıradan seans ben mi olurum? Peki ya yatakta nasıl uyuyor? Sevgilisine sarılarak mı, yorgana bürünerek mi, sağa veya sola dönerek mi, yüzüstü ya da sırtüstü mü? Ya gözlükleri olmadan, göz kapaklarını kapattığında neye benzer? Elmacık kemikleri önemsizleşir, öpülme sırasını göz kapaklarına bırakırlar mı? Yoksa ille de elmacık kemiklerini mi öpmek gerekir. Kokusu en iyi şakaklarından mı alınır yoksa ensesinin üstündeki saçlarından mı? 

Âşık olduğunuzda bütün ayrıntıları düşünür ve yaşamak istersiniz. Bu ayrıntıları istemeden kaydediyorum. Hiç istemediğim anlarda aklıma gelecek hatıralar biriktirmek için. Bunları ben değil, otomatik olarak beynim yapıyor. Yani beynim bir bakıma bana düşman. Bugüne kadar boşluktan, hayal ettiklerimi yakıştırdım ama bugün hoşluktan hayal ediyorum. Ölçüp tartmaya yeterli vaktim var, artık ilişkilerle ilgili bir miktar deneyimim var. Karşımdaki insana güvenmek için ilk defa somut delillerim var. 

Hep hayal ettiğim gibi romantik ve karakteristik bir aşk yaşayacaksam bu, o. Bir ömür mutlu beraberliğe inancım varlığını sürdürse de gittikçe azalıyor. Ve bu aşkı da geçtiğimde bundan sonra başka bir şey olması gerekecek. Hayatın yine beni şaşırtması gerekecek. Ve toparlanmam için yeni bir oyuncak keşfetmem gerekecek. 

Burada, hayatımla ve kendimle ilgili bir gerçekten bahsetmem gerekiyor. Bu son senelerde keşfettiğim bir şey. Önceki uzun yıllar boyunca hep kötüye gittiğimi sanıyordum. Hep daha kötüsüne gittiğimi ve yola başlarken sahip olduklarımın gün geçtikçe azaldığını düşünüyordum. Bu da kendimden nefret etmeme sebep oluyordu. Hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek diyordum.

Bunu derken totalde yaşadığım on seneyi gözlemliyordum ve hikâyeye nokta konulmadığını es geçiyordum. Yani sabırsızlığım yüzünden on birinci senenin iyiye gidebileceğini göremiyordum. İçten içe, bu sene belki daha iyi bir insan olurum diye umut beslediğimi de hatırlıyorum. Ama sabırsızlığım ve iyi olduğunu sandığım karakterimin, değişime uğramasından duyduğum rahatsızlık baskın çıkıyordu. İçimdeki şeytan, eski arkadaşlıklarımı, eski günlerimi ve eski meziyetlerimi hatırlatıyor, hepsine övgüler yağdırıyor, sonra da beni yapayalnız bırakıyordu. 

Bunu hep yapıyoruz. Son senelerde bu konuyu masaya yatırdığımda görüyorum ki, eskiden ben çok cahildim. Çok yanlış şeylere değer veriyordum. İnsanları tanıyamıyordum. Hayat hakkında çok fazla düşünmüyordum, ilim öğrenmenin kendiliğinden gerçekleştiğini sanıyordum. Gerçekten. Profesörler zaten annelerinin karnından öğrenmeye yatkın karakterler olarak çıkmışlar ve hiç zorluk çekmemişler sanıyordum. On altı yaşındaydım. Kürtlerden, Türklerden, Alevilerden, Sünnilerden haberim yoktu.

Bir insan bir insanı neden sevmez ki diyordum. Ben insandım. Bu kadarını biliyordum. Herkesi seviyordum. Yanlış yapanın cezasını kesinlikle kendim verebileceğimi sanıyordum. Oysa sadece tepki verebilirmişim. Şimdi diyebilirim ki, bir şeyler biliyorum. Evet, işte şimdi realist dünyada yaşıyorum. İç içe, etki tepki prensibiyle. Şimdi bu dünyada ayak izimi bırakabilirim. Şimdi ben de önemli olduğumu düşünebilirim. Diğer insanların arasında küçük bir önem, ama kendi içimde kat ettiğim yola baktığımda kendimle gurur duyuyorum. 

Asıl konumuza dönmek gerekirse, daha fazla Yücel’i düşünmek istemiyorum. Artık onu yaşamak istiyorum. Umarım seansta ona âşık olduğumu itiraf etmem. Üstelik daha Berkay’la yaşadığımız hayatın içinden sıyrılmanın yolunu bile bulamadım. Dilerim sıkıldığımı ve sabırsızlandığımı hâl dilimden anlar ve daha önce de benim söylemek istediklerimi benden önce gündeme getirdiği gibi, bir çözümle bana gelir. İçinde olduğum durumun giriftliğini biliyorum ama en azından bana bir süre daha idare edebilmem için dayanak noktası sunabilmeli, çünkü tıkanmış durumdayım. 

Öte yandan şimdi pılımı pırtımı toplayıp Berkay’ı terk edeyim desem nereye giderim ne yaparım, beynim hiç bu duruma hazırlıklı değil.

Psikolojik olarak da o gücü kendimde görmüyorum, yeni şeylere yaklaşma gücünü. İçimde hareket etmeye yönelik bir itki yok. Ancak Allah yeni bir kapı açacak ve bana, buradan yürü kulum diyecek. Kaynağını bilmediğim bir şekilde yürümek isteyeceğim. İki gün sonraya sabretmek. Şimdilik hayattaki tek amacım bu. Onu bir aydır görmedim. Bunaldıkça internette hakkında araştırmalar yaptım. Evli olduğuna dair hiçbir delil bulamadım. Fotoğraflarını beğenen insanların hepsini inceledim. Umarım bu tutkumun sonu hayra çıkar ve ebediyete ulaşır. 

Bu Salı Neydi Böyle?

Sözleşmeden buluşuverir kırık kalpler*Anlatılmaz ama ordadır bütün dertler*Gönül kırgınlıkları hayat haksızlıkları*Kader yalnızlıkları çeken bütün kalpler*Gönül durgunlukları hayat yorgunlukları*Şehir yalnızlıkları çeken bütün kalpler*Kimini yakıp geçen aşklar incitmiş*Kimini yanlış kararlar yıkıp geçmiş*Kimine yakın dostu ihanet etmiş*Kimi hayatın sillesini yemiş

Kırık kalpler durağında inecek var *Eteğindeki taşları dökecek var *Doldurun kadehleri içelim beraber *Yılların yorgunluğu geçene kadar*Kırık kalpler durağında inecek var *Yüreğindeki dertleri dökecek var *Doldurun kadehleri içelim beraber *Yılların yorgunluğu geçene kadar*Kendini eğlenmeye verir kırık kalpler*Sanki unutulurmuş gibi bütün dertler

(Candan Erçetin – Kırık Kalpler Durağında)

Bu tamamen benim duygularım. Ya yakınlaştığımı sandığım bir insanın bana hâlâ kilometrelerce uzakta olduğunu gördüm ya da görüşmediğimiz bir ay boyunca kendini dizginledi. Bu kadar ciddi olabilir miydi samimiyetimiz. Mesleğini yapmasına engel oluyordum ve hareketlerinden mana çıkardığımı biliyordu. Üstelik kendisi de bana meylediyordu. Bunun önüne geçmek için beni terapilerden bilerek uzaklaştırdı?

Seans boyunca ipin ucunu takip edemedim. Daldan dala atladık ve önceki seanslar gibi her konudan bahsettik. Buna rağmen beden dili eskisi gibi değildi. O gün oraya çok heyecanlı gitmeme rağmen onda bir ışık göremedim. Zaman çok çabuk geçti ve şu an sanki onu bir aydır hâlâ görmemiş gibiyim. Beni başından beri hiç anlamadığını düşündüm. Heyecanıma karşılık verebildiyse de bu beni yeterince anladığı için değildi. Bana daha önceki seanslarda konuştuğumuz şeyleri tekrar sordu. Bilmiyor gibiydi. 

Benim cevaplarımı nasıl da unutmuş. Ya da emin olmak için tekrar soruyor. Birkaç kere yanlış anladı. Ben de onu yanlış anladım. Konuştuklarımızın hepsi, önceki üç seansın toplamının tırnağı bile edemezdi. Üstelik bunların devamına konulabilecek bir seans bile değildi. Ne olursa olsun, bence doğru olanı yaptı. Aksi ihtimaller bize bundan daha iyi bir zemin kazandırmazdı. 

Konu başlıklarına ayırırsak, evliliğim üzerine, nasıl bir adam aradığım üzerine ve nasıl biri olduğum üzerine konuştuk. Evliliğim üzerine tamamen bildiğimiz şeylerin tekrarıydı. Neden evlendiğimi sorguladı. İki kere işten kötü ayrıldığımı, yoğun bir depresyon geçirdiğimi, ailemle sorunlarımın olduğunu ve bana destek olmadıklarını söyledim.

Yüzde elli ihtimalle Berkay’la mutlu olabilirim diye düşünüyordum. Berkay’ın yanlış kişi olduğuna dair delil bulamıyordum. Hayatım bir ayrıma gelmişti. Ya yanlış olduğunu gördüğüm ve sonlandırdığım öğrencilikteki hayatıma dönecektim, insan sirkülasyonu, yersiz, yurtsuz hissedecektim ya da yeni olanı deneyip, Berkay’la evlenip en azından denedim diyecektim. 

Ama sanırım beni bu tür hatalara iten temel sebep insanlarla ilgili olumsuzlukları görememek, insana ve muhabbete muhtaçken, kolay ikna edilebilir olmak. Yani bu benim zaafım. Berkay da beni bundan faydalanarak ikna etmişti. Yücel Hoca ilk seanslardan birinde, annemle ilişkimin zayıflığı yüzünden herkesle yakın ilişki kurma ihtiyacı hissediyor olabileceğime dair bir şeyler söylemişti. Bunu ben biliyordum ama başkasından duymak çok iyiydi. Yani Yücel Hoca herkesle çok samimi bağlar kurduğumu, erkeklere gelince hemen tavlandığımı, bu konudaki hassasiyetimi biliyordu. 

Nasıl bir adam aradığım üzerine, benim yarama benzer bir yara taşımasını ister miyim diye sordu.

“Elbette isterim,” dedim. “İlişkilerde genellikle yarası birbirine benzeyen insanlar birlikte olur,” dedi. Doğrudan cevaplar vermek yerine biraz politik konuştum. “Politik konuşuyorsunuz.” “İki senedir Berkay’la yaşıyorum.” Güldü. Son olarak da benim değersizlik ve kibir ile oluşan sirküler döngümden bahsettik. “Ben sizin aslında çok da mütevazı olduğunuzu düşünmüyorum.” Dikkatle yüzüme baktı, tepkimi ölçmeye çalıştı. Güvenli sularda olduğundan ve az sonra fırtına çıkmayacağından emin oldu. 

Gözlerini sağ üst köşeye çevirip, düşünceli bakışlarla, yandan çarklı bir gülümsemeyle, “Aslında siz… Kibirli birisiniz,” dedi. Bence her şeyi içimde yaşadım. Yani seans boyunca olumsuz bir gözlükle bakıyordum. O sadece bu gözlüğü çıkarmama sebep olmadı. Zaten çok da yorgundu. Beni bu olumsuz düşüncelere iten şey sürecin neresinde olduğumuzla da ilgiliydi. Dördüncü bireysel seansımdı ve haftaya o koltukta yanımda Berkay oturacaktı. Ve haftaya da bir şey değişmeyecekti, her şey daha zor olacaktı. Yani ben öyle sanıyordum. Seansta bana, “Aradığınız bu adama hayat boyu âşık mı olmanız gerekiyor?” diye sordu. Evet dedim. 

Aşkın gelip geçici olduğunu biliyordum. Kimseye hep âşık kalamamıştım. Ama evet dedim. Aşk şekil değiştirip benim ve onun bedeninde kalıcı hâle gelebilmeli. Bir insan nasıl inatla aile bireylerini sevmekten vazgeçmiyorsa, aradığım adam da benim için aileden olmalı. Yıllar doğru bir dizilişle bir araya geldiğinde bu gerçekleşecektir. Eğer bu kadarı kadın-erkek aşkı için yeterli değilse, biraz oyun, tutku ve şehvetle süsleriz. Böylesine kimse hayır diyemez bence.

Twitter‘da birisi, “Erkek çözdüğü kadına âşık olur, kadın ise çözemediğine,” diye bir tweet atmış. Bu konuda hiçbir fikrim ya da tahminim yok. Ama beni iterek kendine âşık kalmamı sağlayabilecek birisi Yücel midir? Bütün kapıları bana açmayarak, her kapının bir ödül olduğunu hissettirerek. Yaptığı şey bu mu? Elbette öncelikle terapilerin salahını düşünüyor. Beni nerede tutabileceğini, Berkay’ı ve ilişkiyi nasıl irdeleyeceğini dengeleyebilmesi hepsinden önemli. Ama içimdeki romantik Polyanna buna da inanmak istiyor, engel olamıyorum. 

Bana bir ilişkinin değerli hissettirmesinden uzun uzun bahsettikten sonra, şu anda evliliğiniz dışında size değerli hissettiren birisi var mı diye sordu. “Sen” demedim. “O bildiğiniz meçhul aşkım” da demedim. Bunun yerine arkadaşlarım falan dedim. Ben de oyunu kurallarına göre oynadım. Oysa belirsizlikten bile rahatsız olmadan sevdiğim ve bana kendimi değerli hissettiren şey ta kendisiydi. Sanırım bunların hepsini bir gün toptan söylemek zorunda kalacağım. Ve o zamana kadar benimle arasına duvar örmemesi için, yumuşak mizacının sert köşesine denk gelmemek için Allah’a sığınıyorum. 

Olayları hep kendi açımdan değerlendirmek dışında bir şey yapmam gerekirse, yani empati kurmaktan söz ediyorum. Bu Yücel’in durumuyla ilgili. Ben Yücel olsam ve salağın teki, her zaman olduğu gibi kocasıyla problemleriyle terapiye gelip, bana âşık olmasa… Hayatta her şey olur ya, ben ona âşık olsam, o da bana… Onun yanında kendimi mutlu hissetsem, onunla aramda bir yakınlık duysam, yanındayken elimi kolumu nereye koyacağımı bilemesem, onun coşkulu kalbine denk gelen bir kalbim olsa. Bu kadının bir kocası olsa, kocasından ayrı kendisinden ayrı hakkında dilediğimce bilgi toplayabilsem. Ve nasıl olsa geçer dediğim hâlde öğrendiğim şeyler karşısında aşkım daha da güçlense. 

Arada sırada yeise kapılsam, bazen de kadını yetersiz ve sevimsiz bulsam. Bu durum çok içinden çıkılmaz değil mi? Kadının kocasına karşı nasıl bir tavır geliştirmeliyim, kadına karşı koyamadığım hâlde nasıl sabretmeliyim, ilişkilerinin düzelebilir mi düzelemez mi olduğuyla ilgili en azından kafa yormam gerekiyor, kadın da bana âşık gibi ama sanki biraz havai gibi de. Eğer bir şeyler yaşanabilirse bu büyük bir gönül macerası olur. 

Acaba bunu benim kalbim kaldırabilir mi? Peki ya bu hareket yıllardır odaklandığım ve yukarılara taşımayı başardığım kariyerime zarar verir mi? İşte bütün bunlar onun kafasında olabilecek şeyler. Hele bir de geçmişten gelen aşk acıları, kötü sonuçlanan deneyimleri, tükenmişlikleri varsa. Artık vermek değil de almak istiyorsa. İşi çok zor. Karşısındaki insanın ben olmam yorucu, bundan bahsetmiyorum bile. Ne diyeyim, inşallah beni seviyorsundur diyerek sana haksızlık etmek de istemiyorum. Ama beni seversen umarım senin hayattaki bonusun olurum. 

Şimdi dokuzuncu, ilk defa birlikte gireceğimiz seansımıza üç gün var.

Yeni bölümün sonuna geldik, okuduğunuz için teşekkürler. Umarım beğenmişsinizdir.

6.Bölüm için tıklayınız.

Sevgilerimle.