Kadınlar Erkeklerden Ne İster?

Kadınlar Erkeklerden Ne İster?

5 Aralık 2018 0 Yazar: rumeysa sariarslan

Kadınlar ne ister?

Kadınlar erkeklerden ne ister?

Hepimiz bebeklikten itibaren zihinsel, bedensel, duygusal ve daha pek çok açıdan gelişmekteyiz. Bebekliğimizden yetişkinliğimize kadar olan süreçte ailemizden, okuldan ve toplumdan aldığımız geri bildirimlerle alışkanlıklarımız, hayata bakışımız şekilleniyor ve yetişkin birer birey oluyoruz. Her bireyin, hukuken 18 yaşını geçen kimsenin (BM tarafından belirlenmiştir.) davranışlarının sorumluluğunu üstlenmesi beklenir.

Bu yaş günlük hayatta bu kadar belirgin olmasa da aşağı yukarı bu yaşlar olgunlaşmış insan yavrularının hatalarının sorumluluğunu üstlenmesi, iletişim becerileri kazanmış olması, tek başına hareket edebiliyor olması beklenir.

Zihinsel gelişme; sigorta şirketleri doğru karar alma açısından 25 yaş sonrasında kaza oranlarının düştüğünü gözlemlemişler. Ve sigorta hizmetlerini sunarken bu oranı göz önünde bulunduruyorlar. Bugün sinirbilimciler bu yaşı beynin ergenliğinin bitmesi olarak tanımlıyorlar. Ancak beynin belirli farklılıklar gözlemlense de bu yaştan sonra da gelişmeye devam ettiği açıklandı.

Duygusal gelişme; yine beyinde duygu merkezlerini doğru yönetebilmek, duygularla yüzleşebilmek ve duyguların yarattığı tahribatla kucaklaşıp kendini iyileştirebilmek, empati yaparak diğer insanların ve tüm canlıların duyguları olduğunu hesaba katarak hareket edebilmek ve onlardan birinin duygularını incittiğinde bunun sorumluluğunu alabilmek ve bedelini duygusal olarak ödeyebilmek diyebilirim. Bütün bu süreçler de aldım verdim alışveriş hızında değil, doğanın kendi ritminde yani acelesiz ilerler.

Bedensel gelişme; gözümüzün gördüğü büyüme. Organların büyümesi, dişlerin çıkması, boyun uzaması, ağırlığın artması, konuşma becerilerinin kazanılması gibi hepimizin istemesek de sahip olduğumuz bir gelişim türü. Doğanın bize kontrolsüz sunduğu süreç. Ağaçlar da büyüyor, çiçekler de, kuşlar da, balıklar da.

Zihinsel ve duygusal açıdan gelişmişlik düzeyi sandığımızdan daha önemli bir konu olabilir mi? En azından bedensel gelişme kadar önemli, hatta belki daha da önemli. Çünkü duygusal ve zihinsel açıdan gelişmemiş bir insana duygusal ya da zihinsel açıdan gelişmemiş olduğunu anlatabilmenin kestirme bir yolu yok. Bir insanın kendisi hakkında kör noktasına çarptığınızda, sert bir kayaya çarpmış gibi olursunuz ve uzun süreli psikoterapi bile bu körlüğü gideremeyebilir.

Çoğu insan senelerce terapi alıp belki zar zor mesafe kaydedebiliyor. Üstelik bu iş bence tek ayakla da yürümüyor. Terapi görmek, uzman desteği almak bazı problemleri çözebilir ama insan bütün hayatını kendini anlamaya açık halde, komplekslerinden arınarak geçirmezse tekrar sorunlar çıkacaktır. Kendisini derinlemesine incelemeyen insanın kalıcı huzura ermesi mümkün değil. Bunun için duygularını tanıması ve kontrolü duygusal serbestlik ilkesiyle, mantık kurallarını uygulayacağına emin olduğu aklına bırakması gerekiyor. Kendi duygularını tanıması için ise insan olmanın tabi duygularını tanıması gerekiyor. Sevinmek, üzülmek, hayal kırıklığı, öfke, mutluluk, empati, aşk vb.

İnsan yüksek bir empati yeteneği ile doğmamışsa veya yüksek empati yeteneği olan bir anne tarafından büyütülmemişse empati kurabilmesi için tek vasıta edebiyat gibi görünüyor. Bu yüzden kitap okumak duygusal ve zihinsel gelişimin en önemli parçalarından birisi. Empati yeteneğine sahip olunsa bile kitap zihni geliştirecektir. Ayrıca empati de kullanılmazsa kaybedilebilir. Kitap hep var olanın üzerine bir fazlasını ekler.

Eğer okuma alışkanlığı olmazsa insan okuyarak kazanabileceği beyin gelişimini kazanamaz ve bu hem o insan için hem de toplum adına çok büyük bir kayıp olacaktır. Hatta okuma alışkanlığı olmayan beyin özel durumlar haricinde zamanla gerileyecektir.

Evet genel olarak bu konunun herkesle ilgisi var ancak ben bunu kadınlar ne ister sorusu üzerinden kendi adıma kadınlar bir erkekten ne ister cevabında açıklamak istedim. Çünkü bir araya geldiğimizde çevremdeki iki nesil kadınlara bakıyorum. Hepsi kabullenmiş bir şekilde erkeklerin bu özelliklerinden şikayet ediyorlar.

Kadınlar ne ister ;

Kimisi zengin olsun, kimisi yakışıklı olsun, kimisi güçlü olsun, kimisi komik olsun, kimisi ailesi şöyle olsun, kimisi Karadenizli olsun, kimisi İstanbullu olsun vb. bunlar istenir. İnsanın doğasında var. Bunlardan herhangi birine sahip olsanız da herhangi birine sahip olmasanız da yine de bir hanımefendi ile yakınlaşma şansınız olur. Sizi isteyen biri de elbet bulunur. Bunların tam tersi durum kadınlar için de geçerlidir. Kimi güzel ister, kimi seksi olsun ister, kimi okumuş olsun ister, kimi renkli gözlü olsun ister, kimi kısa saçlı ister vb.

Bu listeler iki taraf için de bitmez, uzar gider. Burada twitter mantığıyla vurucu cümleler söyleme sanatı değil de etraflıca anlatmaya çalışmak istiyorum. Bunu dikkate alıp yazıyı ona göre değerlendirirseniz sevinirim.

Şu hayatta herkes kendine uygun olarak tanımlayabildiği bir dost, yaren ister.

Oysa kadınlar temelde zihinsel becerileri gelişmiş, duygusal becerileri gelişmiş yani bedeni büyürken içindeki çocuk benliği de büyümüş, haz aldığı konuları erteleyebilen, mantıklı düşünebilen ve kriz yönetebilen bir erkek ister. 

Zihinsel becerileri gelişmiş derken; beynimizin kontrol merkezi görevini de üstlenen ön lobunu geliştirmek, irade kası yapmak anlamına geliyor. Yani beynimizi kullanmamız gerekiyor. Toplumda bazı erkek çocuklarının büyürken aile ve toplum tarafından kayırılmaları ve fazla performans göstermek zorunda kalmamalarından olsa gerek, beyinleri hiç kullanılmamış olanları var.

Toplu taşımada bacaklarını açarak oturan, toplum içinde bağırarak konuşan, karşısında onunla hiç ilgilenmeyen bir kadın olmasına rağmen flört moduna girebilen erkekler var. Hala bir kadın ondan hoşlandığında bir görünüp bir kaybolup, kaçan kovalanır yaparak etkileyeceğini ve bunun doğru bir taktik olduğunu sanan erkekler var. Evet, bazı kadınlar etkilenebilirler ama biz olanların doğru bir duygu durumuna ait davranışlar olmadığını biliyoruz. Birinin kaçıp ötekinin kovalaması bir oyundur ve iki tarafın da hoşlandığı tekmele beni oyunudur. Biri sadist diğeri mazoşisttir. Sağlıklı değildir.

Bu konular üzerinde doğru davranan mantıklı karar alıp hayatında bunu uygulayan saygılı ve ölçülü erkekler de var. Ebeveynlerinden bu konularda eğitim almış veya olumsuz örnekleri okuyarak gözlemleyen ve kendi doğrusunu ölçüp tartan insanlar var. Kişi eğer okuyarak ve düşünerek kendisindeki kusurları törpülemezse sorunları hiçbir zaman bitmez. Çünkü algılayamadığın şeyle mücadele edemezsin.

Yaşamaya devam ettikçe algı kapasiteni genişletebilmek için sinir ağlarını genişletmen gerekiyor. Yani düşüncelerini birbirine bağlaman. Benzetmek gerekirse, limon düşündüğünde limonun sarı olduğunu, turunçgiller olduğunu, ağaçta yetiştiğini düşünüyorsun bunlar 3 sinir ağı demekse eğer.

Limon ağaçta yetişir okuduğum kitapta bir limon ağacı vardı deyip, limondan ağaçtaki hikayenin sana hissettirdiklerine, oradan tarım fikrine, oradan tarımdaki aletlere ve bu sene bu aletlerle ilgili yapılan teknolojik değişikliklere, oradan ihraç edilen teknolojik ürünlere, oradan geçen sene bu ihracatla aldığın akıllı telefonuna giden ve sen dur deyinceye kadar durmayan bir düşünce trenine sahipsin. Sonra bu düşünceleri ilgi alanlarına göre kategorileştirmeyi ve kontrol etmeyi öğreneceksin.

İşte bu bağlantıları ne kadar çoğaltabilirsen sen o kadar gelişmiş olacaksın. Bu gelişmeyi sana sağlayacak olan şey kitap okumaktır. Kitap okuyarak hayal gücünü ve düşünceni destekleyecek bir zihin yapısına sahip olabilirsin. Kitap okumak bu düşüncelerin artmasına ve aralarındaki bağlantı sayılarının artmasına ve aralarındaki bağların güçlenmesine yani ilgilendiğin alanda uzmanlaşmana da yardımcı olur.

Ayrıca yeni insanlarla tanışmak, yeni bağlantılar kurmak, her gün yeni bir şey denemek, beynini alışkanlıklarını değiştirmeye zorlamak ve esnetmek de beyni hantallıktan korur, geliştirir. 

Bütün bunlarla meşgul olan beynin biraz daha düşünmek isteyecek, biraz daha öğrenmek isteyecek, merakların kamçılanacak ve ilgi alanların öznelleşecektir. Hayata bakışın, ilgilendiğin konular genişler. İlgini çeken kadınlar da değişir. Böylece kendin gibi kadınlar ile tanışıp kendini ifade edebildiğinde paylaşımların ve beklentilerin uyuştuğu için mutlu olabilirsin. Kadınlar dünyası daha fazla düşünsel bağlantı demektir. Sen de buna uyum göstermiş olursun. Bu kısa sürede olacak bir şey değildir, bir hayat felsefesidir.

Hedef odaklı düşünmeyelim. Çünkü bir şeye üşendiğinde, örneğin 4 yıl sürecek üniversiteye üşendiğinde 4 yıl sonra keşke okusaydım şimdi bitirmiş olurdum dersin. Çünkü 4 yıl aslında kısmen az bir süredir. Ve o 4 yılı yaşamamış, sadece diplomayı almak için öylece durmuşsun gibi düşünürsün. Böyle düşünürsen hedeflediğin hiçbir şey seni mutlu etmeyecektir. Süreçten keyif almayı öğrenmek de önemli bir zihinsel beceridir.

Flört ettiğin partnerinle meşk etmek ancak anı yaşamayı bilen ve yoldan keyif alan aşıkların ulaşabileceği bir mertebedir. Hedef sonuç odaklı olmak bir şirket yöneticisi için bile, süreci verimli geçirmeden başarı getirmeyecektir. Kaldı ki sen aşkı, bir elde etme savaşı gibi görürsen aşk hayatı seni mutlu etmeyecektir. Çünkü elde ettiğinde biter.

Zihnini geliştirip hayatınla ilgili birkaç olasılık hayal edebilmen ve ne yaşamak istediğini bir anlama bağlaman gerekir. Plan yapacaksın, planların tutmayacak elbette ama bir meşguliyetin olacak. Hangi mekanlarda oturabildiğin hangi arabaya binebildiğin isminin başında hangi sıfatların yazdığı ya da hangi aileye mensup olduğun bu hikayenin dış görünüşü sadece. Adı Ahmet. Lüks lokantalara gider. Çok pahalı saat takar. Nargile içer. Evet de bu Ahmet’in öyküsü ne?

Ahmet böyle var olmadı ki. Ahmet’in bir ailesi var. Aile ilişkileri var ailesinde birbirini sevenler var sevmeyenler var. Ahmet’in okul hayatı var. Ders başarıları dışında arkadaşlarıyla geçirdiği eğlenceli vakitler var. Ahmet iyi bir dost mu yoksa eski dostlarının hepsiyle birer birer koptu mu? Ahmet kadınlara nasıl davranır. Kadınları yanında bir estetik eşya gibi mi görür yoksa değerli bir insan olarak mı görmektedir. Ve özenli bir ilişkiyi mi hak etmektedir. Ahmet bunları hiç düşünmüş müdür?

Elbette bunları düşünmeyen ve düşünmesi gereken kadınlar da var. Ancak ben bugün bunu erkekler üzerinden yazıyorum. Kadınlar değişime, gelişime daha açık tavrını, dünya kamuoyunda pek çok örnekle göstermiş durumdalar. Ama bir kadının duygularına yer açılmadığı taktirde orada kadın kimliğiyle var olması mümkün değil.

Duygusal baskılarla kadınların kendi kimliklerinden ve kendi gerçekliklerinden vazgeçirilmeleri, hiçbir erkeği, ilişkiyi, evliliği iflah edebilecek bir durum değil. Dolayısıyla kadının kendisi olabileceği bir ortam için erkeğin kendisini geliştirmiş minimum düzeyde entelektüel faaliyet gösterebilen bir beyin yapısının olması mutlaka gerekiyor.

Duygusal olarak;

Sana algılama özelliği doğuştan yüklenmedi. Sen bebekken hiçbir şey bilmiyordun ve dünyayı nasıl algılaman gerektiği sana önce annen sonra baban tarafından öğretildi. Eğer annen yoksa seni büyüten bakıcın. Birinci bakıcı bebeğin dünya ile ilk bağı kurduğu kişi, onun dünyasıdır. Yani bebek için dünya o bakıcıdan ibarettir.

Bakıcı huzursuzsa bebek; dünya huzursuz bir yer ve ben de huzursuz bir yere geldim öyleyse huzursuz olmalıyım der. Bakıcı mutsuzsa bebek dünya mutsuz bir yer ve ben de mutsuz bir yere geldim öyleyse mutsuz olmalıyım der. Bakıcı sevgi doluysa ve bebeğe gülümsüyorsa bebek dünya sevgi dolu bir yer ve ben de sevilmeye geldim der. Bebek gülümsediğinde bakıcı kızıyorsa, güldüğüm için dünya bana kızıyor öyleyse gülmemeliyim der. Ağladığında bakıcı bağırıyorsa dünyayı kızdırıyorum öyleyse ağlamamalıyım der. Ve bu devran çocukluk dönemi boyunca devam eder.

Yani duygularına sağlıklı geri bildirimler alamazsa duygusal açıdan kendine yabancılaşma yaşar. Ve dünya onun için renksiz, korkulacak ve kaotik bir yer olur. Ne zaman ne tepki vereceği belli olmayan bir yer. Neyin doğru olduğunu bilmediği bir yer.

Aynısını toplum da insanlara yapabilir. Sağlıklı bir çocukluk geçirmiş bir insana baskıcı ve kısıtlayıcı sistem nasıl davranması gerektiğini duygusal yollarla telkin verebilir. Mobbing, manipülasyonla yıldırma politikası uygulayıp dünyaya dair inancını bozabilir. Bu da bireyin sağlıklı çalışan bütün sistemlerini etkileyecektir. Bu durum bireyselleşmiş toplumlarda çok işe yaramasa da distopik konulu romanlarda ve filmlerde karşımıza çıkıyor. Biz nasıl bir ülkeyiz onu size bırakıyorum.

Ancak her iki durumda da insanın inançlarının ve psikolojisinin değişebilmesi, iyileşebilmesi için yöntemler var. Yani bebeklikten bu ortama maruz kalmış bireyler için de, toplumda bu ortama maruz kalmış bireyler için de çözüm yollarının açık olduğunu biliyoruz. Ancak toplumumuzun içinde bulunduğu duygusal ölçütlerden de anlıyoruz ki pek çok vakıa üzerinde çalışılmıyor veya fark edilmiyor bile.

Zincirleme olarak duygusal açıdan geri kalıyoruz. Bundan ne sebeple bilemiyorum ama en çok da erkekler etkileniyor. Dünyayı kolay ve hazır elde etmeyi bekleyen en çok erkekler oluyor. Özellikle etrafında deli divane olan ebeveynlere sahip bir erkek dünyayı da böyle tahayyül edebiliyor ve özellikle kadınların onun etrafında deli divane olması gerektiğini düşünebiliyor.

Bunu düşünen, buna inanan bir erkeğe ne söylerseniz söyleyin hatasını fark etmesi çok zor. Duygusal gelişimi sekteye uğradığı için karşı tarafla bir yetişkin gibi empati kurmayı başarabilmesi güç olacaktır. Ancak kadın erkek eşitsizliği konusunda, kendi duygu dünyasında, empati kurarak, gördüğü, okuduğu olaylardan ibret alarak, kadınlarla erkeklerin eşit olması gerektiğini tek başına idrak etmiş erkek bireyler de var. Bu arkadaşları kutluyor etraflarına ışık tutmalarını diliyoruz.

Günümüzde erkeklere bakıyorsunuz;

Duygusal paylaşım yapamayan erkekler var; Sadece acıktım, susadım, oraya gitmeni istemiyorum, bunu yapmanı istemiyorum demekten öteye gidemeyen bir ilişki şekli ortaya çıktı. Yani hayatına karışmakla, hayatında olmak eşdeğermiş gibi görülüyor. Halbuki, eşlik müessesesi adı üzerinde eş olmak, hayatı yaşarken yanında olmak ve katılmaktır.

İlişki istediğini iddia eden ve hiç ilişkisi olmamış ama bunu kendine de itiraf edemeyen bir erkek kitlesi var. Her flörtüne ilişkiye başlıyormuş gibi yaklaşan ve sonrasında denedik olmadı bile diyemeden duygusal terk yaparak uzaklaşan erkekler var. Bu aslında o kişilerin çocuklarında duygusal terk mağduru olduklarını gösteriyor. İyileşmedikçe bu döngüden kurtulamazlar ne yazık ki. Normal olan bir insandan ilişkinin hangi aşamasında olursan ol ben ayrılmak istiyorum diyebilmektir.

Birbirinden hoşlanan kadın ve erkeğin sanki bunu konuşmak ayıpmış gibi sadece fiziksel temasla hislerini belli edebilmeleri de duygusal açıdan gelişmemişliği gösteriyor. Eğer konuşmakta zorlanıyorsanız burada bir sorun olması ihtimali yüksektir. Açılamamak tutukluğundan sonra da bu konular konuşulmuyorsa bir bakın içinize veya eşinizin içine. Birileri bir şeylerden mi kaçıyor?

kadınlar ne ister
kadınlar ne ister?

Duygusal olgunluk çok emek gerektiriyor. İnsanlığın temel duygularını anlamadan suçluluk, korku, kin nefret gibi duyguların hayatımıza etkilerini gözlemleyebilmek mümkün değil. Size suçluluk aşılamaya çalışan insana karşı veya sizden nefret eden insana karşı ne hissedeceksiniz? Ne yapacaksınız? Sevdiğiniz, değer verdiğiniz kendinizi, duygularınızı ifade edemeden nasıl seveceksiniz?

Kendini ifade edebilmek duygusal gelişme gibi zihinsel gelişme ile de ilgili. Duyguları da beyin yönetiyor. Kendin hakkında yeterince düşünmelisin ki bir fikrin olsun. Ben şu an ne hissediyorum? Kendine sık sık bu soruyu sor. Eğer suçluluk öfke, kendinden nefret etme gibi şeyler varsa bunun bir sebebi olmalı. Sürekli karşı cinse kızarak, hatanın karşı cinste olduğunu söyleyerek zaman kaybedersen, kendini anlamaya yatırım yapmazsan aynı sorunları yaşamaya devam edersin.

Erkekler diye yola çıktık ve yazdıklarım iki cins için de geçerli konulardan bolca içeriyor. Umarım faydalı olmuştur. Ama ben yine de son sözümü söylüyorum. İşte kadınlar böyle erkekleri istemez.

Yazımın sonuna geldiniz.

Okuduğunuz için teşekkürler, beğendiyseniz aşağıdaki linkten başka bir yazıma göz atabilirsiniz.

Hala İlkel Bir Dünyada Yaşadığımızın 10 Kanıtı

Sevgilerimle.