Terapi ( Aşk Terapisi 2. bölüm)

Terapi ( Aşk Terapisi 2. bölüm)

14 Aralık 2018 0 Yazar: rumeysa sariarslan

Terapi

( Aşk Terpisi 1.Bölüm için tıklayınız. Hikayeye başından başlamak için )

İlaç tedavisi devam ederken, bireysel terapi seanslarım sonlanmışken, artık vakti geldi dedik ve çift terapisine başlamaya karar verdik. Reyhan hoca beni Yücel hocaya yönlendireceğini söyledi. Sırası gelmişti. Öte yandan üzerimde öyle bir uyuşukluk söz konusuydu ki. Nekahet dönemim başlıyordu.

Hiçbir şey yapmasam, hayatıma öylece devam etsem, terapiye niye gitmiyoruz demezdim. Bir müddet neden ve kiminle evli olduğumu sorgulamak bile aklıma gelmezdi. Sadece zamanın geçmesini bekliyordum. Çünkü biliyordum. Zaman geçecek ‘ben’ ancak öyle iyileşecek.

Yine de ne yapmam gerektiğini biliyorum ve hayatımda bir şeyleri değiştirecek adımları benden başka kimsenin atmayacağının farkındayım. Hayat hiçbir zaman sana gelmiyor. O seni çağırıyor, sen onu arzuluyorsun. Bazen bir samanı yerden kaldırıp alman her şeyin değişmesi için yeterli isteği duyduğun anlamına geliyor. Yeter ki istediğini bil. Zoraki de olsa hareket et, iç dinamiklerini dinle, dış sınırlarını çizme.

Ben de biliyorum ki, o terapiye gidilecek. O terapiye gidilmeden kafana estiği gibi boşanılmayacak. Ne kadar ertelersem erteleyeyim, bunu kendime şiar edinmiştim. Her işi bir uzmanına danışmalı. Her işte bir istişare etmeli.

O zamana, bu zamana ertelemelerden sonra, ilk seans gelip çattı. Ben Yücel hocanın keyifle uzaktan ruhunu izlediğim adam olduğunu biliyordum. Nereden ve ne zamandan beri bilmiyorum ama fi tarihinden beri sanki Yücel hoca oydu, o olmalıydı, herkesin bahsettiği özelliklere bakınca Yücel hoca ondan başkası olamazdı. İnsanın kişiliği, yüzü, vücudu bütündür ya. Bekleme salonunda oturmuş düşünüyordum, mantığımla hareket ettiğim her an kocamdan boşanmak istiyorum.

Hatta şimdi boşanmasam bile ilerde boşanacağıma o kadar emindim ki. Sırf kendime verdiğim söz için, düsturuma bağlılığım için evlilik terapisine geliyorum. Bu durumu terapiste söylemeliyim, ilk seans değil ama biraz zaman sonra bahsetmeliyim, net tavrımdan. Ve belki de bu seansların sonunda, tekrar bireysel terapi almak zorunda kalacağımdan. Çünkü bir boşanmanın ardından ben, kendimle sorunlarımın perçinlenmesine sebep olan bir boşanma yaşarsam ben, yine terapiye ihtiyaç duyacaktım. 

Terapi Sana Çok İyi Geliyor

Psikiyatrım dedi; “Terapi sana çok iyi geliyor.” Evet, hayatım boyunca iletişim kurabileceğim birilerine bakınırken bu işin de aslında maddi bir karşılığı olduğu hiç aklıma gelmemişti. Geri kalan hayatımı terapist bütçesi ayırarak geçirmem gerekebilir. Diğer insanlar nasıl yapıyorlar hiç bilmiyorum. Kaliteli iletişimi ihtiyaç hissetmiyorlar mı yoksa herkesin en az bir tane kaliteli iletişim kurabildiği insan var da, sadece ben mi dımdızlak ortada kalmışım. Gibi.

Öte yandan her psikolog da size kaliteli iletişimi veremeyebilir. Hatta yüksek ihtimalle veremeyecektir. Çünkü iki insanın frekansının tutması ender rastlanan bir durum. Reyhan hocanın yanından çok mutsuz ayrıldığım seansları biliyorum. Mutsuzluğumun sebepleri beni kendi gerçekliğimle yüzleştirmesi değildi elbette. Bu bende şaşkınlık ve hayranlık doğuruyordu. Ama ben anlaşılamadığımı düşünüyordum. Ya da bir dakikada anladığım şeyi, bana beş dakika daha anlatıyordu ve sıkılıyordum. Beklentilerim yüksek olsaydı bu mutsuzluk katsayım, katlanarak artabilirdi.

Ben bunları düşünürken o geldi.

“Merhaba, Hoş geldiniz. Ben Yücel.”

Sesinde tuhaf bir şey var. Bende karşılığı olmayan bir şey. Her karakterin bende, hatırı sayılır analiz ve sentezleri var, dosyalar halinde beynimde. Bu özelliklerden birisi, seslere dair analizler. Ses tonlaması, vurgu heceleri, esler normal şartlarda beni sentez yapıp sonuç elde etmeye götürecekti.

Ama bu sefer beni yarı yolda bıraktılar. ‘Bızzzzt’ o da ne. ‘Bu karaktere ait kayıt bulunamamıştır.’ Sesinde ne özgüven-ukalalık, çokbilmişlik-az bilmişlik hatta bilmişlik, bakışlarında ne çok kararlılık ‘İşte evliliğinizi kurtaracak kahraman benim’, alt yazıda ne ‘seni umursuyorum-seni umursamıyorum.’

“Biraz sonra sizi alacağım Yıldız Hanım.”

Dedi ve gitti. Kendine ait gezegeni olan bir uzaylı da değil. Bizzat aramızda ikamet ediyor. İnsanlardan gibi. Ben, edindiğim tecrübelerden dolayı, bu durumu abartmadım ama adamdan bayağı etkilenmeliydim. Yani aklım öyle söylüyordu. Kalbiminse önlem almak için fişini çekmiştim. O yüzden bir fikri yoktu.

Tıpış tıpış arkasından odaya girdim. Beni meraklı gözlerle süzmedi. Sonra parmağındaki halkayı gördüm ve aklım bu durumu makul seyrinde, gürültü yapmadan kabullendi. Etraflıca evlilikten ve çiftlerin yaşadıkları problemlerden bahsetti. Seans boyunca ne yapacağımızdan, amacımızdan, evliliğimizi irdeleyeceğimizden ve sürecin sonunda bazı şeyleri fark edeceğimizden bahsetti. 

Sonra da Reyhan hocadan evliliğim hakkında aldığı malumatlardan bahsetti. Eşimin annesiyle olan bağımlı ilişkisini benimle farklı bir biçimde sürdürmek isteyişinden, aramızdaki farklardan, benim beklentilerimden ve kocamın bu beklentilerden haberi olup olmadığından konuştuk. Seans boyunca sadece iki kere gülümsedi.

O konuşurken ben onu izliyordum, oradaydım ama aptal gibiydim. Böyle bir ışığın bu kadar yakınında olmak gözlerimi kamaştırıyordu. Ama ona doğru adım atmamak için kendimi frenlemek zorundaydım. Bu benim hayatımda en başarısız olduğum konu. Neyse ki adam evliydi. Demek ki hayırlısı bu diye düşündüm. Demek ki benim filmimdeki esas oğlan bu değil.

Seanstan sonra enstitünün kapısından çıkar çıkmaz ağzım kulaklarıma varıyordu. Öyle ki kapıya bir kamera koysalar beni deli falan sanabilirlerdi. Elimde değil bende hayranlık uyandıran şeylere karşı gelmek. Güzel bir şey gördüğümde ‘benim olsun’ kavgasına tutuşmazdan evvel, manik uçlarımı zorlarım ben. Sanatın güzelliğinde sanatçının yansımasını görmek aptallaştırır beni. Mutluluk adamın hem algılarını açar hem de leylaya çevirir ya. İşte bu da öyle. Apartmandan çıkarken Allah’ım sen neler yaratıyorsun böyle diyerek şaşkınlığımı paylaşıyordum. 

O gözler, o kaşlar, o mimikler, o uyum, o benzerlik… Sanki yıllardır tanıyordum ama üstünden yıllar geçtiği için hatırlatılmasına ihtiyacım vardı. Ne yer, ne içer, nasıl uyur onu bile tahayyül edemiyordum. Hayallerimdeki adama kafasını yapıştıramıyordum. Hayallerde yüzünü, mimiklerini yapamıyordum.

Hata veren üç boyutlu çizim programı gibiydi hayallerim. Yine de hayal etmekten kendimi alamıyordum. Onu sahilde yürürken düşünmeye çalışıyordum. Acaba nasıl yürür. Ellerini cebine mi koyar, ıslık mı öttürür, ya da rüzgardan gözleri mi sulanır. Daha bir parlar mı gözleri rüzgarla beraber. 

Aklım eve gidene kadar onunla meşguldü. Kendimi kısıtlamadım çünkü kısıtlarsam eyleme geçme ihtimalim artacaktı. Adam nasıl olsa evliydi, kimse bilmedikten sonra, hayallerimde bir adama hayran olmuşum, onunla flört etmişim, bunlar sadece iki seçeneğiniz varsa, masum şeylerdi. Adamı baştan çıkartmaya çalışmak veya hayallerinde baştan çıkartmak. Ben ikincisini yapıyordum.

Hayaller

Ama bir yandan da düşünüyordum kendi alemimde. Ben boşansam, sonra o boşansa. Yok ya önce o boşansa, benden çok etkilenmiş olsa. Sonra benim boşanmamı beklese. Sonra kendime gülüyordum. Adamın mis gibi karısı vardır. Beni ne yapsın. İpini komarmış delinin biriyim. Hem yeterince güzel değilim, hem de psikolojim bozuk. Adam psikolog Yıldız hoppp! İşte trajikomedi burada başlıyor. Hayatta bana iyi gelebilecek iki meslek erbabından biri. Diğeri de tahmin edersiniz Psikiyatr. Ama terapi yapabilirinden. Yani ikisi de aynı kapıya çıkıyor.

Ama madalyonun öteki yüzünden bakınca, bir insan bütün gün, çiftlere terapi yapıp, evine döndüğünde de karısına terapi yapmak ister mi? Böyle bir insan herhalde karısıyla değil de mesleğiyle evli gibi hisseder. E bu adamın da terapiye ihtiyacı olabilir, bir zaman sonra. Ya da daha pozitif yaklaşırsak, ki hayalperest alemim beni çağırıyor, bana bir iki yıl terapi yapsa, eksikliğini hissettiğim duygularımın yerli yerinde durduklarını fark etmemi sağlasa, belki sonra benden verim alabilir. Of ne saçmalıyorum ben ya, adam evli. Aman neyse deliliğe övgü olsun bu da benden sana. Allah yanlış yola saptırmasın, yeter ki. ‘Yanlış hayaller sınırında’ Şarkı ismi gibi oldu.

Ertesi gün yeni bir şarkıyla tanıştım. Günceldi. Şarkının ismi ‘Biri var’. İsmi de sözleri gibi manidar. Sözler bu adını koymanın yasak olduğu birinin nasıl var olduğunu anlatıyor.

Biri var Aklımda aşktan biri var Kalbimde büyük yeri var Aklımda biri var * Tesadüf diyemem Kendimi, kalbimi yenemem Belli ki kaderde Büyük bir yeri var * Bir gizle hep var olmanın Bu hisle seni bulmanın Belli ki bir sebebi var * Buluşup hayat bulmanın Ayrıyken kaybolmanın Belli ki kaderde yeri var * Sen başka söylesen de içinde Seni kim görse yüzünde Kalbinin merkezinde yine Benim benim izim var *Sen susmak istesen de içinde Seni kim görse gözünde Kalbinin merkezinde yine Benim benim izim var

an biri var Kalbimde büyük yeri var Aklımda biri var * Tesadüf diyemem Kendimi, kalbimi yenemem Belli ki kaderde Büyük bir yeri var * Bir gizle hep var olmanın Bu hisle seni bulmanın Belli ki bir sebebi var * Buluşup hayat bulmanın Ayrıyken kaybolmanın Belli ki kaderde yeri var * Sen başka söylesen de içinde Seni kim görse yüzünde Kalbinin merkezinde yine Benim benim izim var *Sen susmak istesen de içinde Seni kim görse gözünde Kalbinin merkezinde yine Benim benim izim var

( Hande Yener – Biri var )

2. bölümün sonuna geldik. 3.Bölüm için tıklayınız.

Sevgilerimle.