İlişki

İlişki

9 Temmuz 2018 0 Yazar: rumeysa sariarslan

İlişki

Bugün insan ilişkileri hakkında yazmak istedim. Herkes gibi benim de günlük hayatımda karşılaştığım sorunların kaynağı insan odaklı. Toplumu bu iletişimsiz, kopuk ve sevimsiz duruma getiren şeyler, insan ilişkileri;

Biz insanlar bir arada yaşamak zorundayız. Ve mutlu olacaksak da bir arada mutlu olmak zorundayız. Bunu başarmak için gereken süreçleri, bu süreçlerde çıkan sorunları kısım kısım incelemeli ve aşmalıyız.

Eskiden insan ilişkileri daha saygındı. Ve insani ilişki kurmak daha değerli, daha yaygın bir çevrede geçerliydi. Bunun sebeplerinden biri herkesin çevresindeki maksimum 150 kişi ile devamlı ve yakın ilişkide olmasıydı. Birini küstürürseniz onu barıştırmak için zaman ve emek harcayan da siz oluyordunuz. Dolayısıyla çevreye daha çok özen gösteriliyordu.

Günümüzde ise iletişimsizlik ve özensiz ilişkiler çekirdek aile içine kadar sirayet etti. Konu hakkında eğitim için aileler yetersiz kalıyor. Ailelerde öğrenilemeyen ilişki kurma işi sonradan öğrenilemiyor. Zaten bu konuda okullarda da bir ders verilmiyor. Çocuk, karakteristik ve çoğu zaman psikolojik semptomlardan arınamamış aile örüntüsü ile büyüyor ve toplumda bununla yaşamayı öğrenmeyi deneyimliyor.

Kime nasıl davranılacağına dair katı kurallar ya da standartlar olması gerektiğinden bahsetmiyorum. Herkes karakterine göre az ya da çok, realist ya da duygusal ilişkiler içinde olabilir. Ancak arkadaşlıklar sadece cemiyete girince devreye giriyorsa bu düpedüz ikiyüzlülük. Baş başa samimi muhabbet edemeyen arkadaşlar sadece kalabalık buluşmalarda diğerinin arkasını kollamak için varsa hepimiz yalnızız. Sadece cemiyet içinde bağ kurabilmek bana samimi gelmiyor.

Daha yakın çevremizden bahsedersek; her gün hayatımızda olan insanlarla bile sadece yüzeysel bir iki cümle konuşabiliyoruz. Belki çok farklısınız ve paylaşacak ortak bir noktanız olmayabilir. Ama bunların da dışında, ofise yeni gelen kişiyi tanımaya, asansörde merhabalaştığımız insanlara merhaba dışında bir şey söylemeye, komşumuzla ara sıra karşılaştığımızda hayatını takip etmeye yani her gün gördüğümüz insanlarla yakınlık kurmaya çekinir olduk. Yakınlaşmak bizi ürkütüyor. Bir ceylanın aslana yem olmaktan korktuğu gibi korkuyoruz yakınlaşmaktan.

Yeni birini tanımaktan korkuyoruz. Yeni ve farklı bir insanla ilişki içine girmekten korkuyoruz. Bir başkasına kendimiz hakkında ödün vermekten korkuyoruz. Hayatımızda bir şeylerin değişmesinden korkuyoruz. Mükemmel olmayı arzuluyoruz ve mükemmel olduğumuza inanabilmek için ilişki bağlarımızı minimumda tutmamız gerekiyormuş gibi.

Sadece internetten tanıştığımız durumlarda, her şeyimizi anlatabiliyoruz. Ve sonra bir daha onunda görüşmüyoruz! Bir de sanki çok samimiymiş gibi, o kadar güzel rol yapıyoruz ki, kendimizi korumak için o en önemli bilgiyi vermiyoruz tabiki. Bir daha görüşmek zorunda kalacağımız o önemli bilgi neyse, onu vermiyoruz. O bilgi kalbimiz. Kalbimizi vermiyoruz.

İçinde sevgi olmayan, gerçekten kutsal bir yerlerimize dokunmayan ilişkiler kuruyoruz. Böylece hep güvendeyiz. Kimse bizi kıramayacak. Üzemeyecek. Terk edemeyecek. Eğer duygusal bağ ile sağlamlaştırılmış bir anlam ve ilişki yoksa karşınızdaki insanın ne yaptığı, ne söylediği sizi ilgilendirmez.

Bunun yerine güvenli bir şekilde seçilmiş müziğinizi dinler, seçilmiş dizilerinizi seyreder, seçilmiş arkadaş ve eşle sınırlı sayıda alışverişe girer, seçilmiş ve bilindik sularda yüzersiniz. Tebrik ederim. Nur topu gibi bir yalnızlığınız oldu. Ancak! Ne yazık ki toplumu da yalnız bıraktınız. Toplum da ne yaptığı anlaşılamayan ve ne zaman, neye, ne tepki vereceği belli olmayan bir topluluk yığınına dönüştü.

Eğer yazımı beğendiyseniz;

Benzer bir yazım için tıklayınız.

Sevgilerimle.