Yazamıyorum
Yazamıyorum sıkışmışlığımın tutsaklığında. Yazamıyorum kimsesizliğimin kalabalıklığında. Yazamıyorum, bir şeyler olsun, hikaye aksın diye beklerken sabırsızca. Yazamıyorum kendimi uzaklara fırlatmışken. Yolu bulup dönmeye çalışan cüssemi beklerken.
Dünyalık dertler üstüme çökmüşken, hayat tepeme binmişken, ben böyle boşlamışken, her şeyi sonlamışken, sıfırlamışken, yazamıyorum. Ben bu kadar sıkılmışken, başkaları da sıkkınken yazamıyorum. Eğlenemezken, nefesi hissedemezken, kalbime küsmüşken, planlarım tutmazken, eskilere dönmeyi beklerken yazamıyorum.
İnsan olmak bir hamalın taşıyabileceği en fazla yükten daha ağarken ben, yazamıyorum. Günlerim hapsolmuşken, gecelerim tükenirken, sonlara ve ilklere yaklaştığımı görürken yazamıyorum. İşe koyulamamışken, kolları sıvayamamışken ben, başkaları umrumda değilken ya da dünya umrumdayken yazamıyorum. Hissedemiyorum da…
Can sıkkınlığım bunca iyi olmuşken, yine de şaşırmaktan bıkmışken, algılarımı körleştirmiş benliğimi içimde barındırırken ben, hissedemiyorum. Tutukluğum geçmişken, kafamı duvarlara yine öyle sert, yine öyle arsız ve damarsız vurmak isterken, hareket etmeye çabalarken hissedemiyorum. Her kıpırdanışımda canım daha çok yanarken, gözlerimde yaşlar göz pınarlarımı tıkamışken, hava ciğerimde bir toksin gibi beni zehirlerken hissedemiyorum.
Dünya yuvarlakken, ben dünyayı sevmişken, dünyada bana yer varken ben, hissedemiyorum. Sızılarım günlük değil, sızılarım anlık hiç değil, sızılarım aylık, yıllık. Canlarım tek tek koparılıyor soğuk, karanlık koridorlarda. Buz gibi betonlarda yürüyorum, canım daha çok yansın, vücudum iyice hissizleşsin diye. Belki bir gün son bulur diyorum. Umuda sarılıyorum, sıcacık gibi sanki. Ama burada, şimdi, bu loş dünyada, yaşayamıyorum.
Yaşayamıyorum anlayamazken. Yaşayamıyorum anlayabilmem için açılan kapılar yüzüme kapatılırken. Yaşayamıyorum, yersiz gizemler önümü kesmişken. Hayat bana bir şeyler söylemeye çalışırken, yaşayamıyorum. Yaşayamıyorum kör zindanlarda zincire vurulmuş, kırbaçlanan bedenim inlerken, ruhum mutsuzluk türküsü mırıldanırken yaşayamıyorum.
Dingin bir günü hayal edemiyorum, ya da coşkun ırmaklar gibi duyguları. Bir güç beni her kenardan, her köşeden ve her dipten dizginliyor. Debelenip boğuşuyorum kurtulmak için, her debelenişimde, her kıpırdanışımda, her huzursuzlanışımda, bir kırbaç daha yiyorum. Böyle kanlar içinde nereye kadar dayanırım bilmiyorum. Kanımın rengi şeffaf, görünmez bir zehir gibi, insanların gözünde beni görünür acılar grubundan sıyırıyor. Dikkat çekmiyorum.
Sürekli kaçıyorum bu tutsaklıklardan, bu sıkışmış, akmış, bayatlamış bağlarımdan. Kurtulamıyorum. Peşimde bir gölge var, benden büyük, ben yaşayamıyorum. Kocaman karaltılar arasından geçiyorum. Soluğumu tutup, kalp ritmimi düşürüyorum. Parmak uçlarım acıyor, üzerlerine basarak yürümekten. Korkumun kaynağını bilmesem de onu benimsiyorum, kendime ait bir şey yapıyorum. Korku kendini gözyaşıma vermiyor, bakışıma, gülüşüme karışmıyor. Yaşayamıyorum. Tenim renkleniyor, gökyüzü oluyor, deniz oluyor, çayır çimen oluyor, hepsi görünüşte. Ben, yaşayamıyorum.
Dinç değilim çok zamandır. Kulaklarım iyi duymuyor, nefesim tıkalı, dudaklarım hasta, başım ağrıyor, boynumda bir atkı var, rahatsız ediyor. Hepsinden gizli yaşamaya çalışıyorum. Yapamıyorum.
Yazımı beğendiyseniz Yazıyorum adlı denemem için tıklayınız.