Mutluluk ve Melankoli

Mutluluk ve Melankoli

28 Ağustos 2018 0 Yazar: rumeysa sariarslan

Mutluluk ve Melankoli

Bir insan! Hem bu kadar hayat dolu, gözleri ışıltılı, parlıyor. Hem bu kadar psikopat, melankolik. ‘Bu ikisi nasıl bir arada bulunabilir ve nasıl dengelenir’ e dair bir kullanma kılavuzuna sahip değil. Hayatı boyunca buna şaşırmış, denge için çabalamasına rağmen ani değişmelere engel olamamış bir insan.

Gözleri yanıyor hüzünden. İçindeki burukluk o kadar derinlere gizlemiş ki kendini, sinsiliğinden, varlığından en ufak bir ipucu, delil bulmak imkân dâhilinde değil. Yaşadıklarını kabullenmenin sınırını, derecesi ölçebilmesi için bir referansı yok. Bilemiyor hiçbir şeyi. Bu yüzden kendini her şeye hazırlama mücadelesi veriyor ama muhteviyatında bilmediği gizler, her an yeni anlamlar getiriveriyor eskilerin üzerine.

Bir binayı kaç kere yeniden yaparsın, projeyi kaç kere yeniden çizersin, o kadar çok ki! Yine de bıkkınlık değil sonuca ulaşma isteği ağır basıyor. Bir insan kaç kimliğe bürünür, kaç döneme ayırır yaşadıklarını. Ne kadarının tadını zihninde taşır, biriktirir üst üste. Hangi insan, bu iyidir, bu kötüdür demeden olgusalcılık güdecek olgunluğa eriştikten sonra içindeki bunalımcı ruha dur diyemez!

Çocukluğunda ve ilk gençliğinde yaşadığı ısrarcı duyguları, kimlik genişlettiği halde, hangi insan bunca unutamaz ve derinliğini koruyarak bugünlere büyütür! Bir melodi, bir düşünce denizi hangi insanı bu kadar eski hissettirir. Ve eski duyguları bu kadar taze…

Gözleri ışıldıyor mutluluk tan! Gözlerinin parlaklığı dehşete düşürüyor, kendi dâhil çıldıracak gibi kabuğuna sığamamaktan. Dans ediyor, ritim tutuyor, birden bir yabancının gözdesi olabiliyor. Çılgınca inançlarını savunuyor, kimseye aldırmıyor ve kimsenin aldırmasını istemiyor. Hayat o kadar güzel ki! Sonbaharın havası, yağmurun kokusu, yazın yumuşaklığı, soğuğun diriliği, denizin devreden motifi, odanın sınır gösteren duvarları o kadar güzel ki!

Müziğin dehası, felsefenin üstadı, sevginin sahibi yol gösteriyor. Düşüncenin köleliği değil, imtiyazı vücut buluyor, ağır basıyor yaşamda. Sevgisi o kadar doludizgin, keşfetmesi o kadar eğlenceli ki bu dünyanın! Öğrendiklerinin çevresini genişletmek o derece sıra dışı ki! Yeniden yeniden dirim olmak istiyor insan. Kelebeğin güzelliği, renklerin coşkusu derken, hayat rahat durmuyor yerinde.

Bir insan! Hem bu kadar içe dönük, hem bu kadar dışa. Bir insan hem sevgilisinden vazgeçemiyor, hem çoktan kendinden vazgeçmiş. Bir insan, hiçbir engeli kendine dert görmüyor, güzellik görüyor. Ama aşarken sanki tüm yaşadıklarını her seferinde yeniden aşıyor. Tuşa her basışında, eski dosyalarla birlikte geliyor önüne taze olan.

Bir insan hem seviyor, hem sevemediğini düşünüyor! Elini uzatınca yakalayamazsa aldırmıyor sahip olamayışlara, dokunamayışlara. Neden demiyor ama o burukluk hiç gitmiyor kanından.

Bir insan dünyayı kucaklıyor fütursuzca ama içinden bir parça reddediyor bir şeyleri…

Eğlenceli bir başka yazım için tıklayın. Pazartesi Sendromu

Sevgilerimle.